Doğum Geleneği

Türk kültüründe doğum kutsal bir hadise olarak yer almaktadır. Elazığ’da   bu önemli olaya hazırlıklar çok önceden başlar. Kadının, hamile kaldığı günden itibaren çocuğun sağlıklı ,akıllı veya sevilen bir kimseye benzemesi için yaptığı veya sakındığı bir çok uygulama  vardır. Çocuk, doğmadan bir çok eşyası hazırlanır. Beşiği dizilir.
Doğumun kolay olması için fincana dua yazdırmak, kurban kesmek, hocaya salatu selam verdirmek, doğum sırasında kolay doğum yapmış kadınları doğum odasına almak  gibi uygulamalar vardır. Düşük yapmış kadınlar ve çocuklar doğum odasına alınmazlar. Bebeğin göbeği bıçakla kesilerek tuzlanır.
Eş,ev dışına çıkarılmaz, bahçeye gömülür. Eskiden bebeğin altına höllük konulurdu. Kundağına nazarlık takılır ve çocuk doğduktan sonra beş ezan geçmeden verilmezdi. Çocuğa adını kulağına ezan okunduktan sonra üç kez verildiği isimle seslenir,doğumu izleyen sabah doğarken şenliği yapılırdı.Yakın komşular çağrılır,yemekler yenir,eğlenceler yapılırdı.Çocuğa ilk yedi gün ebe bakardı ve buna küçük kırk denirdi.Bunun için ebeye ebe hakkı verilirdi.
Doğumdan sonra al basmasına karşılık tedbirler alınır, yatağın çevresine kara sicim bağlanır. Lohusa kırk gün evinden dışarı çıkmaz,çocuğu yanlız bırakmaz,dışarı çıkacaksa çocuğun ayak ucuna su ,baş ucuna süpürge bırakılırdı. Lohusa evine et girmez. Karşılaşan iki lohusa birbirlerine iğne verirdi. Çocuğa muska, mavi boncuk takılırdı. Çocuğun ilk dişinin, saçının çıkması, yürümeye, konuşmaya başlaması hep olay niteliğinde değerlendirilir ve birtakım uygulamalar yapılırdı. Günümüzde köylerde bu uygulamaların bir kısmı yaşarken şehirlerde büyük değişimler olmuştur.