Elazığ Fıkraları

PALU NÜFUSUNA KAYDEDECEĞİM

Palu’da bayram arifesi, millet alışveriş yapmaktadır. Yani çarşı oldukça kalabalıktır. Bu kalabalıkta eşeğin biri yüküyle birlikte yolun ortasına yıkılır. Bütün çabalara rağmen eşek yerinden kaldırılamaz. Trafik allak bullak olmuştur. Derken iş kaymakama intikal eder. Kaymakam:

“Ne oldu, bu kalabalık ne, anarşi mi var?”

“Yok kaymakam bey. Bu eşek yere yatmış kalkmıyor.”

Kaymakam olayı dinledikten sonra eşeğin veteriner hekim tarafından öldürülmesini ve belediyenin ilgilenmesini ister. Eşeğin sahibi ise bütün varlığının bu eşek olduğunu ve öldürülmemesini anlatmaya çalışır. Bu arada yaşlı, eli ayağı titreyen biri kalabalığın arasından yaklaşır. Şöyle etrafına bir bakar ve sorar:

“Ne oluyor burada gardaş?”

Bir görevli:

“Amca eşek yatmış kalkmıyor. Sen karışma, kaymakam bey zaten sinirli.”

Yaşlı amca kendinden emin bir tavırla:

“Bi dakka canım, ben şimdi onu kaldırmasını bilirim. Geçin bi kenara tecrübesizler.”

Yaşlı amca eğilip eşegin kulağına bir şeyler fısıldar. Eşek ise ani bir refleksle kalkıp kaçar.

Kaymakam şahit oldugu olaya çok şaşırır ve hemen yaşlı adamı çağırıp sorar:

“Amca siz bu eşeğe ne dediniz? Ermiş misiniz ki bu eşek hemen kalkıp kaçtı? Yoksa okuyup üflediniz mi? Ne yaptınız söylesenize.”

Yaşlı amca mütevazi bir tavırla:

“Gaymakam bey, öncelikle ben kendimi tanıtayım. Ben emekli bir nüfus memuruyum. Adım Ali Şimşek. Eşeğe dedim ki ülen eşeoğlueşşek, adam gibi gahıp cehennem olisen ol, yohsa vallahide billahide bögünden tezi yoh, seni Palu nüfusuna kaydedecem. Eşek bunu duyunca hemen gahıp gaçtı.”

Kaynak kişi : Akın İZAT

İPİN UCU PUŞTUN ELİNDE

– Yeni mezun hoca ilk defa vaaz verecektir. Camiye gider ve vaaza başlar. Konuşmasının bir yerinde “gaile” (derler ki anlamında) diye bir kelime kullanır. Bu sırada cemaatten biri kalkıp yanlış olduğunu söyler. Bunun üzerine hoca ilk söylediğini değiştirir ve “gaele” der. Aynı adam tekrar yanlış olduğunu söyler. Hoca bu kez “gaeile” der. Aynı şahıs tekrar yanlış olduğunu söyler.
Bu bir kaç kez böyle sürüp gider. Sonunda: Hoca itiraz eden adamı çağırır ve adama:
“Bak kardeşim, tamam anladık yanlış. Ama cemaatin içinde ayıp oluyor.” diyerek cebinden bir makara ip çıkarıp, bir ucunu ayağına bağlar, öteki ucunu da adama vererek:
“Bir yanlış söylersem sen ipin ucunu çekersin, bende anlarım ve düzeltirim.”
Hocayla adam anlaşırlar. Adam yerine oturur. Hoca vaaza yeniden başlar, bir süre sonra adam ipi çeker. Öyleki her kelimede ip çekilir.
– Hoca yine dayanamayıp adamı çağırır ve makarasını alıp cebine koyarak dışarı çıkar. Bunun üzerine cemaat hocaya:
“Hocam nereye, daha vaaz bitmedi, hemin daha namaz da kılmadık.” derler.
Hoca ise sitemkar bir şekilde:
“Cemaat kusura bakmayın ipin ucu puştun elinde” der ve camiden ayrılır…

Ben ONU HEÇ TANİMİM

– Borç yüzünden iki arkadaş mahkemeye düşer. Hakim davacıya sorar.

“Sizin paranızı kim vermiyor.?” Alacaklı işaret ederek:

“O” Hakim borcu olana: “Niye aldığınız parayı ödemiyorsunuz?”

Borçlu alacaklıyı tanımadığını ifade eder. Duruma çok bozulan alacaklı, hakaeretin bu kadarına dayanamayacağına belirttikten sonra:

“Hakim beg, şimdi bu beni tanimi, ele mi? Madem ele ben onu heç tanimim.” Der ve dava kapanır…

Kaynak: Tuba TUNCER

Sizinki Gavuşi de Benimki Niye Gavuşmi

– Palu’lunun alacağı olan adam, borcunu ödeyemeden ölür. Bizim Palulu alacağını alamadığı için son derece kızgındır. Kızgınlığını belirtmek için her nereye getse ölen adama küfür etmektedir. Duyan arkadaşları Paluluya:
– “Ula gardaşım ayıpdır. Niye küfür edisin? Nasıl olsa gavuşmi.” Palulu biraz düşünür ve:
– “Ula siz ölenin arhasından Fatiha ohuyup, elizi yüzüze sürisiz, o gavuşi de, benim ettiğim küfürler niye gavuşmi? demiş…
Kaynak: Mücahit Karataş

BAL MI NE Mİ?

Köylünün biri doktora gider. Birikmiş parasıyla muayene olur. Sonuç; tüberkülozdur.

Doktor:

“Siz çok hastasınız, ciğerleriniz çürümüş. Kesin, tedavi olmalısınız. Size ilaç yazacağım, alabilir misiniz?”

Hasta:

“Yok.”

deyince, doktor ilaçları kendi dolabından verir ve:

“Ama yiyeceklerine de dikkat edeceksin,”

Hasta:

“Nasıl?”

Doktor:

“Her sabah aç karnına bal yiyeceksin. Bulabilirsen arada bir de etli yemek ye”

Hasta doktora teşekkür eder ve gider. Ama düşünceler almıştır:

“İlacı hallettik, ama bu bal işi zor… Çok pahalı.” diye düşünürken pazara gelir. Pazarda bal satan birinin yanında durur. Çekingen bir tavırla balın önünde durur! İşaret parmağını bala dokundurarak ağzına götürür. Sonra da bal satan adama sorar:

“Bu ne mi?”

Satıcı kızgın bir tavırla:

“Bal, bal..! Ne, ne demek?”

Hasta sakin bir tavırla:

“Hı..”

Hasta bu sefer iki parmağıyla daha derine daldırıp, yalanır. Ve yine sorar:

“Bal mı, ne mi?”

Satıcı:

“Bal yav, bal işte. Alacaksan al,”

Bizim hasta bu kez avucunu bala daldırıp, iyice bir yalandıktan sonra satıcıya sorar:

“Kaça mı?”

Satıcının artık sabrı kalmamıştır:

“Yav alacaksan al. Almisen git işen. Zaten, Bu bal mı, bu ne mi, kaça mı? dedin, yarısını yedin. Cehennem ol git, hayvan herif.”

Satıcı bu lafları sayarken bizim hasta baldan bugünkü nasibini aldığı için arkasına bakmadan kaçıp gider.

Kaynak : Akın İZAT

DEĞİŞEN SENFONİ

Adamın biri, hastane koridorunda otururken, iri yarı biri, kalın bir sesle buna:

“Merhaba”

Oturan adam:

“Merhaba” diye cevap verir.

İri yarı adam tekrar aynı sesle:

“Yüznumara nerede?”

Adam işaret ederek:

“Solda”

İri yapılı adam ise teşekkür ederek gider. Aradan yarım saat geçer, ama giden adam henüz gelmemiştir. Oturan adam merak eder ve gidip yüz numaraya bakar. İçeriden garip sesler gelmektedir.

“Igh…..ıgh…., pırt pırt… ıgh pırt”. Derken iri yarı adam kan ter içinde çıkar. Onun ardından sıska görünüşlü sünepe bir adam yüznumaraya girer. Bir süre sonra yüznumaradan gelen sesler değişmiştir. Senfoni iyice sertleşmiş, az önceki ince sesler gitmiş, yerine:

“Ihh….. Tarrr, tar tar tar.”

Senfoninin değiştiği için adam kendi kendine:

“Eh… Efendim, kar her zaman dağına göre olmazmış.” der.

Kaynak : Akın İZAT

KİM DAHA TEMİZ

İki köylü temizlik konusunda sohbete başlar. Derken sıra birbirlerinin temizliğine gelir.

Biri:

“Ben daha temizim”

Diğeri ise:

“Ben daha da temizim” diye itiraz eder.

Münakaşa devam ederken, yaşlı amcanın kendilerine yaklaştığını fark ederler ve ona sormaya karar verirler:

“Amca sen daha iyi bilirsin. Bizim hangimiz daha temiziz.”

Yaşli adam sorar:

“Oğlum senin adın ne?”

“Mehme Ali”

“Peki ya senin adın ne?”

“Yussuf”

“Oğlum Mehmet Ali sen senede kaç kere yıhanisin”

Mehmet Ali eliyle işaret ederek:

“Valla amca tam iki defa”

Bunu duyan Yusuf’un gözleri fal taşı gibi açılır:

“Ya Mehme Ali senede iki defa heç olur. Ben iki senede bi defa yıhanim, niye sen su guşusun nesin” der.

Kaynak : Akın İZAT

OTUZ KURUŞA PEYNİR

Taze peynir yeni çıkmıştır. Yaşlı kadının biri peynir almak için çarşıya gider. Bakkalın birine sorar:

“Gurban bu peynir gaça? Güzele benzi”

“Teyze, 50 guruş”

“Eyi eyi, hele öbür tükenlere de baham… Çağam bahallı mı?

“Yok teyze, normal fiyat”

Teyze bir yere daha sorar:

“Peynir gaça?”

“30 guruş”

Teyze 30 kuruşu duyunca şaşırır. Hesap bilmedigi için bakkala çıkışarak:

“Ana oğul ihtiyarım diye beni mi gandırisin?”

Biraz önce peynir sorduğu bakkalı işaret ederek:

“Orda 50 guruş dediler almadım. Ana edisin ki 30 guruşa canıma çekesin del mi? Get o yanı, gider oradan alırım”

Bakkal neye uğradığını anlamamış bir vaziyette:

“Anacım sen hesap mı bilmisin, yohsa dalga mı geçisin?” der, demez yaşlı teyze lafı bakkalın ağzına tıkar:

“Hesabı senden eyi bilim. Benim yetişmiş, senden böyük oğullarım var.” der.

Kaynak kişi : Akın İZAT

 

 

ZAMAN TAMAMDIR

 

Elazığlı bir genç İstanbul’da ünüversite tahsili yapmaktadır. Yalnız genç ailesinden fena halde çekinen, korkan birisidir. Babasının sert yapılı oluşu, onun hareketlerini bir hayli sınırladığı için, sürekli annesi vasıtasıyla, babasına isteklerini bildirmektedir.

Bir gün üniversitenin tatile girdiği bir sırada, Elazığlı genç annesi vasıtasıyla babasına evlenme isteğini gönderir. Babası da her işin bir vakiti, zamanı saati, dakikası hatta saniyesi olduğunu belirtip, önce okulunu bitirmesini söyler.

Bizim genç, okulu bitirip, tekrar aynı teklifi iletir ve tekrar aynı cevabı alıp, askere gitmesi hatırlatılır. Elazığlı genç askere gidip, gelir Aynı teklif tekrar iletilir. Bu kez de cevaba iş kurup birkaç yıl çalışması eklenir.

Bizimki tam bir adam olmuştur. Yaş neredeyse otuz olmuş. Babasının her dediğini yapmıştır. Artık evlenme zamanı gelmiştir.

Bu kez kendinden daha emin bir, şekilde aynı teklifi gönderir. Malesef yine aynı cevabı alır. Bizimkinin artık dayanacak sabrı kalmamıştır. Gidip iyi bir kafayı çeker ve babasının karşısına çıkar:

” Yav baba ben deyimki artığ beni everesin.”

Baba

” Oğlum acele etme, her işin bir vakiti, zamanı, saati, dakikası hatta saniyesi var” der demez, genç sinirlenip, babasına

” Baba ya beni ever. Yada sana bela olurum” deyince

Oğlunun çok kızdığını gören, baba:

” Oğlum, vakit, zaman dakika, hatta saniye tamamdır.” der.

Kaynak kişi : Akın İZAT

 

ANNEM NİYE AYAKTA?

Baba oğluna nasihat vermektedir:

“Oğlum arabada yaşlı birini ya da bir bayanı görürsen hemen yer vereceksin”

Çocuk da tam evet diyecekken masanın üzerindeki babası ve annesine ait fotoğrafı görür. Orada babası oturuyor, annesi ise ayaktadır. Çocuk merak edip sorar:

“Baba sen orada niye oturuyorsun? Hem annem niye ayakta?”

Baba lafı düzeltmeye çalışır ama çocuk ısrarla aynı soruyu yinelemektedir. Baba en sonunda dayanamayıp söyler:

“Bak oğlum, o fotoğrafı annenle evlendiğimiz günün ertesi günü çektirmiştik. O gün ne annende oturacak hal, ne de bende ayakta duracak takat vardı” der.

Kaynak kişi : Akın İZAT

 

 

BİR DİŞİM VAR

Yaşlı annesiyle yaşayan genç bir delikanlı, arkadaşları tarafından kzdırılmaya çalışılmaktadır. Bu düşünceyle delikanlının annesini istemeye karar verirler. Yaşlı kadını mahallenin halim selim, fakat biraz fakir bir adamına isteyeceklerdir.

Delikanlının arkadaşları, herşeyi hazırlarlar. Daha sonra hayırlı işi gerçekleştirmek için, dünür olurlar. Kahveler içilip çerezler yenildikten sonra gençlerin biri söze başlar:

“Arkadaşım sebeb-i ziyaretimiz, senin anayı, bizim bu amcaya istemek. Bak bu amcayı görmüşsündür. Eşraftandır. Temiz bir insan, ehli namustur. Gözü yuvasından başkasını görmez. Hanımı ölelı çok oluyor. Ne diyorsun?”

Delikanlının zaten cinleri tepesine çıkmış, o sinirle:

“Yav sizin bu yaptığınız ayıp değil mi? Gelip yediz içdiz, cehennem olup gidin. Ülen anamın ağzında bi tene bile diş yoh. Anamı neye istisiz bu adama, ayıp yav.”

Delikanlının annesi, yaşlılığın vermiş olduğu titremeyle zorla ayağa kalkıp, heyecanla ağzını açarak, eliyle dişini işaret eder:

“Ana gurban, niye yoh ya? Ahan burada bi kök var ya” der.

Kaynak kişi : Akın İZAT

BEBEK
Bir evde Tanrı misafiri olarak yatıya kalan misafirin nerede yatacağını belirlemek üzere evin babası sorar:
“Efendim bebeğin odasında mı yatmak istersiniz, yoksa salonda mı yatacaksınız?”
Bu soruya cevap olarak rahatını düşünen misafir:
“Bebek odasında rahatsız olurum. Mümkünse salonda yatayım” der.
Misafir salonunda yatar. Sabah olunca misafirin yüzünü yıkaması için ayın on dördü gibi bir yüze sahip gencecik bir kız misafirin eline su döker. Bu güzelliği gören adam şok geçirmektedir. Bir ara kıza:
“Adınız ne?” diye sorar.
Kız son derece tatlı bir sesle:
“Bebek” deyince, misafir asıl şoku o zaman geçirir:Ama iş işten geçmiştir. Bu kez kız ona ismini sorar. Misafir aptallığının acısını çikarmak istercesine:
“Benim adımda eşşek, eşşek, eşşek oğlu eşşek.” der.
Kaynak : Yücel ÇAKMAK
________________________________________
BEN İŞİ HALLETTİM

Çocuğun biri babasına:
“Baba hoca anamı rahatsız edi.”der.
Baba da:
“Oğlum Allah Kerim, o hoca elbet ettiğini bulur.” der.
Çocuk her dediğinde, baba ise hep aynı cevabı verir. Çocuk bakar ki bu işin olacağı yok. Bir gün hoca ezan okurken, minarenin merdivenlerine leblebi dizer. Hoca ezanı okur ve aşağı inerken leblebilere basar ve ayağı kayıp ölür.
Baba haberi duyunca:
“Oğlum bak sana demedim mi ettiğini bulur diye. Bak ayağı kaydı, düşüp öldü.”
Çocuk da:
“Valla baba bu iş sana kalsaydı, daha çok Allah’a havale ederdin. Ben işi hallettim.”der.

Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
DURUM BU DURUM

Askerin biri babasından habersiz evlenir. Bir süre sonra hanımı hamile kalır. Asker durumu babasına anlatıp para istemek zorundadır. Fakat bir türlü cesaret edemez. İyice düşünür ve sonunda babasına bir telgraf çeker.
Telgrafta:
“Baba (stop). Bodrum durumda(spot). Üst kat boş (stop). Orta kat kirada (stop). Durum bu durum (stop).der ve sıkıntısını anlatır.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
GAKGOMA NE OLDUSA BAHAN DA O OLDU

Evin tek oğlu askerliğini bitirip köyüne dönünce, ana babası oğullarının evlendirilmesi konusunu konuşur. Karar birliğine varırlar. Bu esnada bütün konuşmaları evlilik çağında olan kız kardeş de duyar. Erkek kardeş zaten evlendirilmesi gerektiğini biliyor.
Aradan epeyce zaman geçer, ama evliliğe dair hiçbir işaret yok. Çocuğun canı sıkılır ve kendi kendisine der ki:
“Dur lan şu babama bi numara yapam. Anlaşıldı bunlar beni evermeyecek.”
Oğlan ne zaman babasıyla karşılaşsa karşısına geçip vücut gösterisi yapıyor ( kas germeler, gerneşmeler, tuhaf tuhaf el kol hareketleri ve göğüs kabartmaları).
Bu olay epeyce sürer. Sonunda babası oğluna:
“Oğlum sen manyak mısın? Çekil lan işe gidecem” diye bağırır. Çocuk ise her defasında:
“Eyi eyi çekildik, get ha valla sanki iş gaçi” şeklinde cevaplar verir.
Baba oğlunun gururunu incitmek istemiyor ama bu işe de bir son vermek zorunda. Bir gün karısını çağırır ve:
“Yav garı gel hele. Bu oğlan askere getti gideli epeyim sapıttı mı ne? Töbe Yarabbi! Heç saygısızlık etmezdi. Şimdi beni göri gerneşi, merneşi, tuhaf tuhaf sesler çıhari. Ne oldu buna anlamim.”
Bu arada kız kardeş kapı aralığında onları dinlemekte ve not almaktadır.
Karısı:
“Ula herif, gine suç bizde. Dedük eşşegi satah oğlanı everek. Herhal onun için ele edi. Erkeklik numaralari çeki.”
Kocası:
“He vulan garı he he… Ulan işe daldıh, harman marmanı da galdırah dedik, oğlanı unuttuh. Oğlana söle hemen yarın bi çaresine bahah.”
Hakikaten kader kısmet, bir ay içerisinde nişan, düğün, davul zurna oğlan evlendirilir.
Olaylar buraya kadar çok güzel. Güzel olmasına güzel ama, şimdi de kız kardeş tuhaf tuhaf hareketler yapmaya başlamış.
Baba kızına:
“Gız o noli densüz.”
Kız tekrar tuhaf tuhaf hareketler yapar.
Baba:
“Yavrun o noli dansöz müsün?”
Kız edalı bir sesle:
“Ana babama da bah. Gakgoma nolidise bahan da o oli…” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
HAYIRSIZ EVLATLAR

Adamın biri, Temmuz sıcağında tarlasında çalışmaktadır. Öyle yorulur ki sonunda dayanamayarak işi bırakıp yakındaki söğüdün gölgesinde dinlenmeye gider. Bir de bakar ki çocukların ikisi de söğüdün gölgesinde uzanmış yatıyor. Adam büyük oğluna:
“Oğlum bana bi su getirsene” der.
Büyük çocuk hiç oralı olmayınca küçüğü babasına:
“Baba senin bu oğlunda hiç hayır yoh. En eyisi sen get suyun iç, bi bardah da bahan getir” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
GECEDE İKİ PANTOLON DİKERDİ

İri yarı bir bayanın terzi Mehmet diye sıska bir kocası vardır. Gün gelir terzi Mehmet ölür.
Kadın da pehlivan gibi biriyle evlenir. Gerdek gecesi kocası kadına iyi bir vücut gösterisi yaptıktan sonra arkasını dönüp yatar.
Kadın belki bir sebebi vardır deyip oralı olmaz. Derken günler geçer ama durumda hiçbir değişiklik yoktur.
Yine akşam yatma zamanı kadın artık dayanamaz ve derin bir ah çektikten sonra eski kocasını anar. Yeni kocasi da meraklanıp sorar:
“Niye eski kocanın neyi vardı?”
Kadın anlamlı anlamlı:
“Ahhh, ahhhhh. Rahmetlik kocam gecede iki pantolon dikerdi ikimize de yeterdi” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
KUŞ MİSALİ

İki yaşlı nine balkonun bir köşesinde oturmaktadır. Gelin de temizlik yapıyor. Sıra balkona gelir.
Gelin balkonun bir tarafını temizler ve ninelere:
“Ninecim, bu tarafı temizledim, şimdi siz bu tarafa geçin ki o tarafı da temizleyeyim.” der.
Nineler de birbirine tutunarak, zorla taksit taksit adım atarak, balkonun diğer tarafına geçerler.
Nineler biraz dinlendikten sonra sanki büyük bir yol kat etmiş gibi biri diğerinin kulağına eğilerek:
“Yaaa, gördün mü, insanoğlu kuş misali, (Balkonda ilk oturdukları yeri göstererek) neredeydik nereye geldik” der.

Kaynak kişi : Gülhan TUNCER
________________________________________
O MELEKTİ

Adamın biri hanımını çok sevmektedir. Ama çok geçmeden karısı ölür. Adam hanımının ölümüne dayanamadığından dolayı Allah’a kendi canını da alması için dua eder. Adamın duası kabul olur ve adam ölür.
Gözlerini cennette açan adam hemen sevgili karısını aramaya başlar. Cenneti alt üst eder ama karısından bir iz bulamaz. Adam bunlara rağmen “O melekti” deyip” hanımını aramaya devam eder.
Bunun üzerine cehennemin kapıları açılır ve bizimki aramaya çıkar. 1. Cehennemi arar bulamaz. Sonra 2. Cehennemi aramaya başlar. Bir ara kendi kendisine dönen bir kadını görür ve yanındaki meleğe sorar:
“Bu kadın neden kendi kendine dönüyor?”
Melek:
“Bu kadın kocasını aldattığı için 2. Cehenneme vantilatör yapıldı”
Bizimki yine “o melekti, melek” diyerek aramaya devam eder. Karısını bulamadığı içinde oldukça üzgündür. Cennetlik bir insanın bu halini gören melekler adamın haline dayanamazlar ve aramaya yardım ederler.
Derken meleklerden biri gelip adama:
“Karınız 7. Cehenneme vantilatör olmuş” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
YALANCI ŞAHİTLİK

Bir bacı ile kardeşini mahkemeye şahitlik için çağırırlar. Bacıyı şahit kürsüsüne çıkarırlar. Bacı iyice örtünmüş. Sadece bir gözü görünmektedir. Hakim kimlik tespiti yapmak için;
“Ayşe hanım sen misin?”
“Hı hı.”
“Kırk beş yaşındasın değil mi?”
“Hı hı.” Sorular devam eder ve cevaplar ” hı hı” değişen bir şey yok.
Neyse mahkeme bittikten sonra gardaşı:
“Bacı sen yalancı şahitlik ettin” der.
Bacısı kızarak:
“Ana niye?”
“Senin yaşın kırk beş mi?”Bacısı hiç bozuntuya vermeden:
“Ana niye gosgoca hakimi yalancı mı çıharadım.” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
MİLLETVEKİLİNİN OĞLU

Yılbaşı gecesi pavyonun birinde kavga çıkar. Polis oradaki gençleri yakalayıp merkeze götürür. Milletvekilinin oğlu da yakalananlar arasındadır.
Komiser biraz içkili bir şekilde gelir.
“Lan şöyle dizilin ”
Hepsi tek sıra halinde dizilir. Milletvekilinin oğlu sonda kalır. Komiser baştan başlar.
“Hüseyin Topak”
“Ananı ağlattım. Geç bu tarafa.”
Komiser hepsini aynı şekilde sorgular. Sıra Milletvekilinin oğluna gelir.
“Adın ne?”
Genç adını söyler. Sonra babasının adını sorar. Genç onu da söyler. Komiser kuşkulandığı için:
“Senin baban Milletvekili mi?”
Genç:
“Evet” diye cevap verince komiser kapıyı göstererek:
“Hepiniz bu tarafa geçin. Şimdi de siz benim anamı ağlattınız.” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
BÜYÜK İDDİA

Bir topal, bir kel ve bir kör iddiaya girerler. Topalın hiç ayağını düzeltmeden oturması, körün gözünü hiç silmeden durması, kelin de hiç başını kaşımadan Temmuz güneşinin altında belirli bir süre oturması şart koşulur. Yarışı kazanana büyük bir mükafat verilecektir.
Yarışma başlar. Bu arada kelin başı kaşınır. Önce biraz kıvranır ama bir yolunu bulur.
Kel:
“Durun size bi mesele anlatayım. Benim babam kalpağı kafasına geçirdi mi kimse yetişemezdi.” der ve bu arada kafasını bir güzel kaşır. Bunu fark eden kör dururmu.
“Benim babam avcıydı. (Bir elini ileri, bir elini de kör gözünün üzerine getirir ve) Attığını vururdu” der.
Tabi bu arada kör gözünden akan yaşı siler. Topalın aklına hiçbir çare gelmez. Artık sakat ayağı uyuşmaya başlamıştır. O da sakat ayağını ileri uzatıp:
“Yalancının ayağı böyle olsun mu?” deyip iddiayı kaybetmemiş olur.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
HIMİK

Yaşli bir teyze hımiktir. Yani burnundan konuşur.
Bizim hımik teyze manava gider. Çarşaflı gözünün biri dışarıda, çarşafının yarısı da dişlerinin arasında domates seçer. Bizim teyze hımik ama zekadan nasibini almış, çok uyanık.
Teyze manava aptal bir tavır ve o hımik konuşmasıyla:
“Ana gurban, bu domatesler gaça?”
Tesadüf o ya bizim manav da hımik. Bir bakar ki teyze domatesleri seçerken, domatesleri alt üst etti. Üstelik yarısı da yerde. Manav da kızgınlığının son haddiyle ve o hımik konuşmasıyla:
“Seçme anam seçme. O ne biçim domates alisin, get anam” der.
Kadıncağız da manavın kendi ağzından ettiğini zannederek ayakkabısını çıkarır ve manavın kafasına vurarak:
“Boynu devrülesice, yerişip yetmeyesin, o boyda galasın, salah. Benim gibi yaşlı garının ağzından etmeye utanmi misin.”deyince,
Manav neye uğradığını anlamadan, bir yandan feryat eder, bir yandan da derdini anlatır:
“Anam ne vurisin, gafamız gırıldı. Bende senin gibiyim da”

Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
İÇİNE SAMAN KOYACAKMIŞ

Delinin biri sırtında kocaman bir boruyla acele acele ilelerken, bir başka deli:
“Oğlum o boruyu ele nere götürisin?”
Bizim deli:
“Eve götirim. Başıma yastıh yapacam”
Diğer deli:
“Oğlum heç ele olur. Başın ağrımaz mı?”
Borunun altında iyice ezilmiş olan bizim deli diğerine sitemli sitemli:
“Yav oğlum, senin de gafan heç çalışmi. Zahar bele gullanacah delim. İçine saman goyacam” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
KÖR, TOPAL VE SAĞIR

Kumarın yasak olduğu bir devirde, anadan doğma bir kör, bir topal, bir sağır ve bir de sağlam vatandaş gizlice kumara başlarlar.
Kumar esnasında sağlam vatandaş zarlar atıldıkça yenilir ve bir don gömlek kalır.
Bu sırada anadan doğma sağır olan arkadaşlarına dönüp:
“Bir dakika arkadaşlar. Susun, bir ses duydum”
Hemen kör el yordamıyla pencereyi bulur ve dışarıya bakarak:
“ Arkadaşlar, eyvah basıldık. Geliler, geliler toplanin”
Don gömlek oturan biçare, normal vatandaş:
“Yav gorham bizi soyalar.”
En son ise topal’da:
“Elesem gahın gaçah. Hadi yohsa bizi dutacahlar”

Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
LASTİK

Akıl hastanesinde görev yapan doktor, hastaları muayene ederek iyileşenleri taburcu etmektedir. Yine bir gün hastalardan biri iyi görüldüğü için hastaneden çıkartılacaktır. Son kontrolü yapmak için doktor hastasına sorar:
“Oğlum dışarı çıkınca ne yapacaksın?”
Hasta:
“Doktorum, teker satacağım”
Doktor hastasının iyileştiğinden emin bir şekilde, diğer sorusunu sorar:
“Aferin oğlum. Peki tekerleri ne yapacaksın?”
Bizim hasta sapıtır:
“Doktorum tekerlerin lastiğiyle sapan yapıp milletin başını ve camları kıracağım”
Hasta bir müddet daha müşahede altında tutulur. Tekrar kontrole alınır. Aynı sorulara, yine aynı cevaplar alınır. Derken hasta yine müşahede altına alınır.Bu bir müddet böyle devam eder. Sonra hasdadaki iyileşmenin tamamlandığına kanaat getirilir. Çıkmak için son kontrolünü yaptıran hastaya doktor sorar:
“Oğlum çıkınca ne yapacaksın?”
Hasta:
“Doktorum evleneceğim”
Doktor:
“Aferin oğlum, akıllanmışsın. Peki sonra ne yapacaksın?”
Hasta:
“Gelini odaya götürüp soyacağım.”
Doktor heyecanla:
“Peki sonra ne yapacaksın oğlum?”
Hasta:
“Doktorum, elbiselerini çıkaracağım, en sonunda donu kalır. O don var ya o don. O donun lastiğini çıkarıp, sapan yapacağım. Sonrada milletin başını, camını kıracağım.”

Kaynak : Akın İZAT
________________________________________
MÜNASEBETSİZ AHMET

Adamın birinin lakabı “Münasebetsiz Ahmet”miş. Yalnız münasebetsiz Ahmet Efendi davetlere ve seçkin toplantılara katılmadan edemezmiş. Nerede bir toplantı, orada Ahmet Efendi. Ne yapar eder, kendisini davet ettirirmiş.
Yine aileyle birlikte gidilen bir davet olduğunu duyar. Çalıştığı kurumun daire müdürü de davetlidir. Daire müdürüne:
“Abe itin olam, duydum yine bi yerde toplanimişsiz. Abe gurban olam, bahan bi gıyah çek. Allah’ın seversen ben de gelem”
Müdür:
“Oğlum senin yaptığın biri bini geçti. Terbiyesiz adam. Gidip bizi orada rezil ediyorsun. Sen iyisi mi gelme. Memleketin adını batırıyorsun”
Münasebetsiz Ahmet kendisini acındırarak:
“Abe, Vallah Billah yoh. Nikahıma, şerefime terbiyesizim ki yoh. (Gözlerini göstererek) Bah abe iki gözüm avucuma gele, sen gonuş dersin gonuşurum, sus dersin susarım”
Müdür:
“Oğlum, ben seni biliyorum, sen yine bi densizlik edersin” der.
Münasebetsiz Ahmet, aşırı ısrar edince, müdür dayanamaz ve:
“Peki” der.
Davete gidilir, yemekler yenir ve sohbete başlanır. Davetlilerin sohbete iştirakini sağlamak amacıyla hepsinin birer soru sorması kararlaştırılır.
Sorular sorulmaya başlar. Derken sıra bizim münasebetsize gelir.
Bizim münasebetsiz müdüre bakarak:
“Gusura bahmayın… Vallahi ben töbeliyim. Zaten ben bilmecedür, sorudur, ele şelerden çahmam. En eyisi siz beni atlayın.” der.
Konuklar ısrarla Münasebetsizin de soru sormasını isterler. Münasebetsiz müdürüne bakar, tiyoyu alınca da ayağa kalkar ve sorusuna başlar:
“Şimdi arkadaşlar, bahan eyi bahın, elim cebimde, cebim delik, elimde ne var?”
Bunun üzerine ani bir kahkaha ve sonrasında sessizlik. Bayan misafirler kıpkırmızı, kafaları önlerinden kalkmıyor. Münasebetsizin müdürü utancından yerin dibine girmiş. Münasebetsiz yine yapacağını yapar.
Münasebetsiz durumu fark edince:
“Ne bozilisiz baba. Cebimdeki anahtar ha” der.
Konuklar ani bir rahatlamayla kahkahayı basarlar. Ve münasebetsizin bu esprisi gecenin esprisi olarak ilan edilir. Sorular devam ederken, Münasebetsize tekrar sıra gelir. Münasebetsizde tekrar kalkıp, sorusuna başlar yalnız bu arada yanlış anlamamaları için şart koşar.
“Elim cebimde, cebim delik, elimde ne var? ” deyince
Konuklar hep bir ağızdan:
“Anahtar” diye bağırır.
Münasebetsiz ise:
“Hadi baba bahan eyvallah. Heç işin dadı duzu galmadı.” der ve oradan ayrılır.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
SALON KARANLIKTA KALIRMIŞ

Akıl hastanesinde hastasını ziyarete gelen başhekim salonun tavanında bir hastanın baş aşağı sallandığını görür. Başhekim sorar:
“Bu hasta niye böyle duruyor?”
Doktor:
“Bu hasta kendini lamba zannediyor efendim” der.
Başhekim büyük bir kızgınlıkla doktora:
“Çabuk indirin” diyince
Doktor tepkiye tepkiyle karşılık vererek:
“Ama efendim, o zaman salon karanlıkta kalır”

Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
ÜÇ GÜNE GALMAZ GALDIRIR

Anadan doğma bir sağır, arkadaşını ziyarete gidecektir. Arkadaşı çok rahatsızdır. Ama sağır olduğu için ne diyeceğini önceden düşünüp gider. Çünkü hastaların verebileceği cevap aşağı yukarı aynıdır.
Bizim sağır gidip komşusunun yanına oturarak sorar:
“Komşu, geçmiş olsun, nasılsın?”
Ateşler içinde kıvranan hasta arkadaşına:
“Ölim ölim”
Sağır:
“İnşallah inşallah. Peki ne yeyisin?” .
Hasta iyice sinirlenerek:
“Zehir, zehir”
Sağır ne söylediğinden emin bir şekilde:
“Ye ye şifadır”
Dedikten sonra
“Doktorun kim?”
Hasta artık takatsiz kalmış son bir hamleyle:
“Azrail”
Sağır ise:
“Ben onu bilim. Seni üç güne galmaz galdırır. Çoh eyi dohtordur.” der ve Gerçekten de adam üç gün içinde ölür.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
YERİNDE BEN OLACAKTIM

Adamın biri karısını başkasıyla yakaladığı için hem karısını hem de adamı öldürdükten sonra kendiside intihar eder. Derken cenaze kaldırılır ve taziyeler alınmaya başlar.
Taziye evinde herkes üzgündür. Hiç kimsenin ağzını bıçak açmamaktadır. Ama nedense adamın biri her yarım saatte bir densizlik edip:
“Allah daha beterinden sahlasın” demektedir.
Bu tavır milletin zoruna gider. Sonunda adamın yanındakilerden biri dayanamayıp kızar:
“Yav kardeşim, sen manyak mısın? ikide bir Allah beterinden sahlıya deyisin. Ülen bundan daha kötüsü olur mu?” diye çıkışınca
Bizim münasebetsiz:
“Yav baba niye ele deyisin, kocası yarım saat önce gelsedi, ölen adamın yerinde ben olacahdım” der.
Kaynak kişi : Akın İZAT
________________________________________
DAHA ÖĞRENECEK ÇOK ŞEY VAR
Almanya’da uzun yıllar Türklerle ilişkilerini devam ettirmiş olan bir Alman Türkolog, Münih’te Türklerin devamlı gittiği kahve ve lokantalara gider, sohbetlerde bulunur. Ancak dikkatini çeken bir şey vardır. Türkler kendi aralarında toplanıp bıdı bıdı bir şeyler söylüyorlar ve ardından kahkayı patlatıyorlar. Alman Türkolog bunlardan hiçbir şey anlamıyor. Kendi kendine:
“ Allah Allah, ben bu dili niye tam öğrenemiyorum, ne inceliği var” diye düşünür ve
Sonunda dayanamayıp, Türk’ün birine sorar:
“Yav kardeşim, ben bu aksanımla Istanbul ağzını sizden iyi konuşuyorum, ama sizin esprilerinizin çoğunu anlamıyorum. Ne yapmam lazım?”
Türk:
“Kardeşim, Türkçe öyle basit bir lisan degil. Siz en iyisi kalın bir defter alın, İstanbul’dan Karadeniz’e, oradan da Dogu Anadolu ve Güney Dogu’yu gezip mahalli deyimleri not alın. Bunları öğrenmediğiniz müddetçe Türkçe’yi tam olarak öğrenemezsiniz. Ayrıca biz bu esprileri de size ne kadar anlatsak anlamazsınız”
Bunun üzerine Türkolog yola çıkar. Söylenen güzergahı takip edip, en son Elazığ’a gelir. defteri epeyce dolmuştur. Artık buradan İstanbul üzeri Almanya’ya geçecektir.
Türkolog İstanbul’a gidecek olan ilk trene biletini alır ve yarım saat önceden istasyona gelir. tren yok. Tesadüf ya, o gün günler bir saat ileri alınmış:.
Bizim Türkolog trenin rötar yapmış olacağı ihtimalini göz önünde bulundurarak bir çöpçüye sorar:
“Afedersiniz, Van Gölü Ekspresi ne zaman gelecek?”
Çöpçü:
“Gardaşım sen…Şimdi…Istanbul’a mı gidisin? Yani elemi demek istisin?”
Türkolog bilmiş bir tavırla:
“Ha. Tamam kardeşim işte Istanbul’a gidecegim?”
Çöpçü:
“Biletin var mı? Hele bi baham”
Çöpçü bilete baktıktan sonra:
“Ihıııı ıhııııı İstanbul’a gidene de bah. Hadi babam hadi, biletin al da hadı.”
Türkolog hemen defterini karıştırır ve Elazığ’da “Ihıııı” yı arar. Ama hiç öyle bir deyim bulamaz. Bu arada kırmızı şapkalı hareket memurunu görür. Yanına gider ve:
“Beyefendi, afedersiniz. Birine sordum ama bilmedi. Ben Alman Türkoloğum, İstanbul’a gideceğim.”
Memur bileti alır bakar ve bir ıslık çalar. Sonra:
“İstanbul’a gidisin. Sen bu biletle zor gidersin”
Türkolog şaşkın bir tavırla:
“Allah Allah, bilet sahte mi?”diye sorar.
“Yoh babam tamam. Bilete bi şe demedik. Hele git o yanı işim var.”
Türkolog şaşkın bir vaziyette istasyon müdürünün yanına gider. Istasyon müdürü treni yollamanin rahatlığı ile tespihini çekiyor.
“Buyurun”
Türkolog manzaraya vakıf olmadığı için sorar:
“Beyefendi, siz istasyon müdürü müsünüz?”
Müdür istifini bozmadan:
“He, ne istisin babam buyur şele gel”
Türkolog yakınarak:
“Ben İstanbul’a gideceğim. Biletimi kime gösterdiysem anlamadı. İstanbul’a gitmem lazım. Van Gölü Ekspresi saat 17.00’da kalkacak, ne yapmam gerekiyor.”
Müdür bilete bakar ve:
“Te ho, te hooo, İstanbul’a gidi. Get gardaşım get, bu saatten sona senlen uğraşamam. Hadı babam hadı, yol al.”
Adamcağız çıkar”teho”yu arar yok, “Ihı”yı arar yok. Sonrada dayanamaz ve Elazığ’dan İstanbul’a özel bir araba ile gider.
Kaynak kişi : Akın İZAT